20 Nisan 2016 Çarşamba

J.A Redmerski - Sonszuluğun Kıyısında | Yorum | Kitap Gurmeleri ile Okuma Serüvenleri



      Merhabalar. :) Uzun bir süre sonra yepyeni bir kitap yorumuyla buradayım. :)

   Sonsuzluğun Kıyısında, Hiçliğin Kıyısında'nın devam kitabı ve ben bu kitabı epey bir süredir bekliyordum. Bir yıl rahat olmuştur diye tahmin ediyorum. Bu yüzden sevgili Ephesus Yayınları'na birazcık kızmış olsam da kendilerini affettirmeyi başardılar. Zira J.A Redmerski'nin yeni bir serisinin de kısa zaman içerisinde ülkemizde yayınlanacağını duyunca çok sevindim.

   Gelelim kitabımıza. Öncelikle kısaca konusundan bahsetmek istiyorum. Camryn Bennet ve Andrew Parrish yaşadıkları kötü bir tecrübeden sonra hayata tutunmuşlar ve bir mucize eseri eski mutluluklarına yeniden kavuşmuşlardı. Ancak ikinci kitapta yine her şey sarpa sarıyor ve bu güzel çiftimizin önüne türlü türlü engeller çıkıyor. Andrew ve Camryn'in ansızın başlarına gelen kötü bir olayla hayatları tepetaklak oluyor. Andrew, Camryn'e göre daha çok güçlü olsa da, Camryn bu acıyla başa çıkamıyor ve acısını yatıştırabilmek için istemeden de olsa kötü yollarla kendini iyileştirmeye çalışıyor. Tüm bu süreçte ise Andrew onun yanında olup, her şeyin eskisi gibi olması için elinden geleni yapıyor.

   Şimdi gelelim yorumuma... J.A Redmerski çok sevdiğim yazarlardan birisi oldu. Gerek anlatım tarzı, kaleminin naifliği ve karakterlerinin samimiyetiyle gönlümü kazandı. Serinin ilk kitabı Hiçliğin Kıyısında okuduğum en güzel kitaplardan birisi diyebilirim. Öyle ki, çoğu zaman yakınlarım benden kitap tavsiyesi istediğinde, Hiçliğin Kıyısında önerdiğim kitapların en başında yer almakta. Fakat aynı şeyi serinin ikinci kitabı, yani Sonszuluğun Kıyısında hakkında söyleyemeyeceğim maalesef ki...

   Aslında kitabı sevdim. Hiç sıkılmadan okudum ama bana sanki olaylar gereksiz yere fazla uzatılmış gibi geldi. Bana kalırsa seri olmasaymış, sadece Hiçliğin Kıyısında'yla tek bir kitap halinde kalsaymış da olurmuş. Yine de Andrew'la biraz daha zaman geçirmekten keyif aldım. Yazarın anlatım tarzı ve dilinin akıcılığı konunun klişeliğini ve bence gereksiz yere uzatılmış olmasını arka plana atıyor.

   Hani bazı kitaplar olur, belirli bir sayfaya kadar gelirsiniz de artık bitirsem de kurtulsam dersiniz ya, Sonssuzluğun Kıyısında durağan ilerlemesine rağmen hiç böyle değildi, ben bunu yazarın kendine has olan özgünlüğüne bağlıyorum. Ve bence bu bir kitapta dikkat edilmesi gereken çok önemli bir unsurdur.

   Kısacası Andrew ve Camryn'in yepyeni seyahatlerinde onlara eşlik etmekten keyif aldım. Kitaba çok çok bayıldığımı söyleyemeyeceğim. Ama bir şans verilebileceğini ve karakterleri özlediyseniz okunabileceğini düşünüyorum. Ayrıca son olarak belirtmek istiyorum ki, Hiçliğin Kıyısında'nın yeri bende bambaşka, belki de beklentiyi biraz fazla yüksek tutmamdan kaynaklanıyordur kitabı çok sevemem. Çünkü en az Hiçliğin Kıyısında kadar ayılıp bayılacağım bir kitap bekliyordum. :)





"Sen benim dünyamsın," diye fısıldadım, dudaklarım dudaklarına değerken. "Bunu sakın unutma."




21 Ağustos 2015 Cuma

KGBT 14.Tur - Merve Deniz | Yalnızlık Cesaret İster - Yorum


Merhaba arkadaşlar :) Konuk yorumcusu olduğum sıradaki kitap Merve Deniz'den Yalnızlık Cesaret İster. Bilenleriniz mutlaka vardır ki kitap öncelikle wattpadde yayınlanmaya başladı ve ben de ilk olarak orada görüp okumaya başlamıştım. Konuyu bilmeden okumaya başlamıştım ve yine bir şirket aşkı demiştim. Kesinlikle ıssız bir adaya düşmelerini beklemiyordum ve yazarın bu denli değişik düşünmesi beni çekmişti. Tabi kitaplardaki çoğu erkek karaktere
aşık olmak gibi bi huyum olduğu için Arel Bozan da çekmişti beni :) (bir de bu karakter sorunlu bir geçmişe sahip yaralı bir adamsa bayılıyorum :) biraz sadistçe bi düşünce sanki :) ) Ah Arel Bozan kim mi? Önce kızımızı tanıyalım :) Rüya başarılı ve güzel bir iş kadını. Çalıştığı plazada yönetici olan, "Otoriter Despot" olarak anılan Arel Bozan'a aşık. Arel Bozan sert yapılı bir adam. Fakat bu sert ifadesinin altında başka bir adam, incinmiş bir çocuk var (en sevdiğimden :) ). Okumaya başladığınız andan itibaren Arel'in
içinde yaralı bir çocuk olduğunu hissediyorsunuz. Ama gelin görün ki oğlumuz tam bir kör. Rüya'yı, Rüya'nın ona olan aşkını görmüyor.

"Makyaj yapsam mı diye düşündü. Ne fark edecek ki diye geçirdi içinden. Öyle de, böyle de görmeyecekti Arel onu. Ne zekasını ne güzelliğini ne de başka bir şeyini... Sevmek bir tarafa, Rüya'nın farkında bile değildi."

Bir gün Arel ve Rüya iş seyahatine
çıkmak zorunda kalırlar. Rüya bu seyahatin hayatında her şeyi değiştireceğini, Arel'in artık kendisini görmezden gelemeyeceğini düşünür. Çünkü Rüya aşkını ilan etmeye karar verir. Bizim otoriter despotumuz sizce böyle bir ilanı nasıl karşılar?

"Ben bunun bir şaka olduğunu düşünmek istiyorum. Özellikle de böyle bir şey söylediğinizi duymamış olmayı istiyorum."

İşte size öküz :) (eh biz de öküz seviyoruz :) )
Bu şartlar altında artık çalışamayacaklarına karar verirler ve Arel Rüya'dan yarınki sunumu yaptıktan sonra otelden ayrılmasını ister. Rüya artık Arel'in hayatından tamamen çıkacağını düşünür ta ki korkunç bir planla ıssız bir adaya düşene kadar.

Adada açlık bir taraftan susuzluk bir taraftan geriyordu Arel ve Rüya'yı. Rüya her fırsatta Arel'i suçluyor. Tabi Arel'in canına tak ediyor.

"Neden susuyorsun Rüya?
Burada öleceğiz, hepsi senin yüzünden, sen dünyanın en aşağılık herifisin desene. Neden susuyorsun?"

Arel, çocukluğundan kalma korkuları, yalnızlıkları olan bir adam. Rüya öylesine iyi tanıyor ki Arel'i, onun içindeki incinmiş, yalnız adamı görüyor.

-"Onların göremeyip senin gördüğün neydi?"
-"Gözlerinin ardına gizlediğin kırgın adam."
Her ne kadar Arel o adamı iyi sakladığını düşünse de Rüya'dan saklayamamıştı. Adam o ıssız adada ölüp gidecek hala hep bi inkar hep bi gizlenme :)

"Bence sen benim kişiliğime kendince şiirsellik katmak istemişsin Rüya. Umarsız ve rahat olduğum doğru, ama kendimi sakladığım bir duvar yok hayatımda. Neysem oyum, hepsi yalın ve göz önünde."

Arel ve Rüya adada yaşam mücadelesi verirken, Arel
Bozan'ın böyle bir anda sevdiğini iddia ettiği bir kızla tatile çıkmayacağını düşünen gazeteci İnci bu işin içinde bir bit yeniği olduğunu düşünür ve Arel Bozan'ı bulmaya karar verir. Tabi bu o kadar da kolay olmayacaktır. Öncelikle bu korkunç planı düzenleyen sinsi, kötü kızımız Natali ile baş etmek zorundadır.

"Tehlikeli sularda yüzüyorsunuz. Sizin yerinizde olsam, bu kapıdan çıkar ve bir daha arkama bakmazdım."
Sizce İnci bu yılan Natali'ye pabuç bırakır mı? :) Tabi ki hayır ve İnci, Arel Bozan'ı bulmaya kararlıdır. Üstelik çiftimizin tek yardımcıları İnci de değildir.

Arel kendi iç dünyasıyla adeta bir savaş içerisindedir. Duyguları ve mantığı arasında gelgitler yaşamaktadır ve elinde olmadan Rüya'ya kapılmaya başlamıştır. Dolayısıyla aralarında ufak çaplı yakınlaşmalar da kaçınılmaz oluyor :) Ama bu öpüşmelerden sonra Arel hiç bir şey olmamış gibi davranır. Ve insan ister
istemez bu yakınlaşmaların Arel'in Rüya'ya acımasından dolayı gerçekleştiğini düşünüyor. Ama gelin görün ki otoriter despotumuz fazlasıyla düşünceli bir adam :)

"Allah aşkına seni istemiyorum demedim... Issız bir adada durumdan faydalanıyormuş gibi görünmek istemiyorum."

İsimsiz birinin onlara bıraktığı bir çanta sayesinde artık oltaları, terlikleri, bir süre yetecek konserveleri ve çikolataları vardır.
Normalde çok yemek yiyen Arel;

"Genç kız haklıydı, çok yemek yerdi. Ama bunun nedeninin çocukluğu boyunca aç kalması olduğunu ona söyleyemezdi."

Rüya'yı düşünüp fazla da yiyemez.   Böyle ara ara Arel'in çocukluğundan kesitler de okuyabiliyoruz. Şimşekten korkan ve babasının aç bırakarak hapsettiği bir çocuk düşünün. Böyle söyleyince bile içi cız ediyor insanın ki o satırları okurken ister istemez gözleriniz dolacak. Issız
bir adada bir insan duvarlar arkasına sakladığı korkularını ne zamana kadar oraya hapsedebilir? İşte Arel de sonunda o duvarlarını yıkıp Rüya'ya bütün çıplaklığıyla teslim oluyor.

"Sabırla babamın gitmesini beklerdim. Çünkü bilirdim, eğer beni görürse sabah sevgisini göstermeden gitmezdi. Onun sevgisi canımı çok acıtırdı Rüya. Bir gün saklandığım yeri keşfetti. Beni öyle çok severdi ki bazen başım dönerdi Rüya. Annemi daha çok arardım o zamanlarda.
Ama o hiç yoktu. Ne kolum kırıldığında, ne de kaburgalarım zedelendiğinde gelmedi yanıma. Ama ben hiç vazgeçmedim ondan. Her gün ona yazdım. Ama babamın bana olan sevgisini ona anlatamadım Rüya. Söyleyemedim."

Böylesine acı çeken bir çocuğun sevgiyi ifade edişi, anlayışı bu satırlar. Bu itiraf Arel için büyük bir adım Rüya için gerçek Arel'i tanımanın coşkusu.

"Seni seviyorum Arel.
Düşünemeyeceğin kadar. Canını acıtan her şeyi yakıp küle çevirecek kadar, evrenin bütün öfkesini üzerlerine yağdıracak kadar. Ve seni öyle çok seveceğim ki bir daha hiç kimse, hiçbir şey üzemeyecek seni. Sana dokunmalarına asla izin vermeyeceğim. Ve ne yaparsan yap, beni ne kadar itersen it, gitmeyeceğim, anlıyor musun? Sana sevginin aslında ne olduğunu öğretene kadar gitmeyeceğim."

Rüya kadar güzel seven bir kadın
görmedim daha. Arel ona kendini açmasa da, sevgisini dile getiremese de Rüya inatla vazgeçmedi adamdan. Çünkü bir gün Arel'in bütün duvarlarını yıkacağını ve tamamen Rüya'ya açılacağını biliyordu.

"Zor bir insanım, kabul ediyorum. Ve kolaylaşacağını da söylemiyorum. Bundan emin değilim Rüya. O sınırı aşan sen olmasaydın, kapalı tuttuğum kapıları ben açacaktım sana... Sanrılarımla savaştım ki hala da savaşıyorum. Seni tüm kalbimle
sevmek istiyorum. Ve eğer izin verirsen, bunu tüm hayatım boyunca sürdürmek istiyorum."

Arel, Rüya'ya dair bu zamana kadar hissetmediği her şeyi hissediyordu. Onsuz yaşayamayacağını, o olmadan hiçbir şeyin tadı olmayacağını düşünüyor. Rüya hastalandığında bile darmadağın oluyor.

-"Neden ağlıyorsun?"
-"Ateşini düşüremiyorum. Bütün gece o ilaç şişelerine bakıp durdum ama cesaret edemedim.
Seni kaybetmekten çok korkuyorum Rüya."

Ama bir türlü onu sevdiğini dile getiremiyor. Çünkü sevgi nedir bilmeyen bu yaralı adam bu zamana kadar kimseye o iki kelimeyi söyleyememiş.

Tam bütün umutları tükenmişken bir mucizeyle o ıssız adadan kurtuluyorlar ve zor da olsa bütün engelleri aşıp kaldıkları yerden devam etmeyi başarıyorlar. Aslında bu ada sayesinde Arel tüm zincirlerini kırıp, herkese karşı
takındığı o maskeden kurtuluyor. 

"Kahramanın beceremediği tek şey de buymuş. Asıl maskeyi altında kendine karşı takmış. Kendini ne kadar kötülese de prenses onun içindeki güzelliği görebiliyormuş."

Rüya Arel'in prensesi, Arel Rüya'nın kahramanı olup güzel bir masal yazıyorlar ve Arel aslında yalnızlığın değil de kendini sevgiye adamanın cesaret istediğini öğreniyor.
Size sevginin ne demek olduğunu öğretecek olan bu kitabı mutlaka okumalısınız. Kesinlikle Merve Deniz'in kalemine hayran olacaksınız.

3 Ağustos 2015 Pazartesi

KGBT 13.Tur * TEKLİF - Emily Snow * Yorum



Merhabalar :) Bu seferki konuk yorumcu olduğum kitap Emily Snow'dan Teklif. Aslında Novella yeni yeni okumaya başladığım bir yayınevi. İlk okuduğum kitapları Milyonluk Kirli Sır ve Milyonluk Günahkar Düet adlı kitaplardı, kesinlikle sevdiğim bir seri ve bu tur kitabımızı da sevdim. Hadi başlayalım yoruma :)

Esas kızımız Sienna, her an kovulmaya hazır bir film kostümcüsü ve ailesiyle pek görüşmeyen bir kız. Tabi ailesiyle arasının iyi olmamasının sebebi kendisi değil. Sorunlu bir anneye ve kendisiyle çok önemli bir şey olmadığı sürece iletişime geçmeyen bir erkek kardeşe (Seth) sahip. Bir gün Seth, Sienna ile iletişim kurmaya karar verir ki Sienna bunun altından iyi bir şey çıkmayacağını bilir ve annesinin yine başını belaya soktuğunu düşünür. Fakat bu sefer başı dertte olan Sienna'nın çok sevdiği büyükannesidir. Yeni ev sahibi tahliye ister ve bilin bakalım yeni ev sahibimiz kim? Evet evet Lucas Wolfe :) Mahkeme salonunda karşılaştıkları an Sienna'yla bir geçmişi olduklarını anlıyoruz ve Sienna'yı Lucas'ın geçmişi hatırlamamasını dilerken buluyoruz ki kesinlikle hatırlıyor :)

"Bu sırıtış, iki yıl önce beni yatağına kelepçelemesine izin vermediğim anda, bana evinden defolup gitmemi söylemeden önce takındığı sırıtışla aynıydı."
Veee Lucas çekici, seksi, yakışıklı ve tahmin edebileceğiniz gibi mükemmel fiziği olan bir rock yıldızı. Dövmeleri olduğundan da bahsetmiş miydim? :)

Sienna Lucas'ı bir türlü aklından çıkaramıyor ki kim olsa çıkaramaz:) Sürekli karşılaşmaları da kaçınılmaz oluyor. Bir gün Lucas'ın asistanı Kylie, Sienna'ya büyükannesinin evini kuratarabilecek bir yol olduğunu söyleyip onunla buluşmak istiyor. (Lucas'a delicesine aşık bir asistan gelmesin aklınıza yazar bu klişeyi kullanmayıp farklı bir olay yaratmış :) ) Ama bir bakmışız Sienna Lucas'la 
buluşuyor.

"Adam, yemek yemek gibi basit bir şeyi baştan çıkarma sanatına dönüştürüyordu. Onun dudaklarımı dişlerinin arasına almasını hayap ederken kendi dudağımı ısırdığımı fark ettim."

Tabi bu buluşma her şeyin başlangıcı olacak bir buluşma. Lucas'ın Sienna için bir teklifi var.

"Sana...hizmetlerin karşılığında Bayan Previn'in evini teklif ediyorum. On gün. Benim  kurallarım. Tek yapman gereken, her ihtiyacımı karşılamak. Sonra büyükannenin evini almayacağıma dair sözleşmeye kendi imzamı atacağım."

Lucas, Sienna'yı akıl almayacak derecede çok istiyor. Tabi Sienna yan çizmeye başlayınca Lucas bu teklifin içinde seks olmadığını söylüyor çünkü adam emin Sienna'nın kendisine geleceğinden :)

"Ah, sevişeceğiz, Sienna. İnan bana, seni gözüme kestirdiğim andan beri bu zaten kesin bir şey. Ancak bu sefer bana yalvaran sen olacaksın, tersi değil. Ve bunu yaptığında kendini bana vermeye tamamen hazır olmuş olacaksın."

Sienna işe başladığı anda Lucas'la aralarındaki ateşli anlar kaçınılmaz oluyor tabi. İkisi de bu durumun farkında. Lucas, Sienna'yı istediğini inkar etmiyor ama Sienna'nın korkuları var.

"Fark ettiğim diğer bir şey de yanında olduğum sürece Lucas'ın  beni uzaklaştırıp sonra yine kendisine çekmeye devam edeceğiydi. Ve beni, geriye hiçbir şeyim kalmayana dek tüketecekti."

Bu durum sizce ne kadar devam edebilir? Sienna nereye kadar kaçabilir? Ve en önemlisi Lucas'a daha fazla direnebilir mi?

"...biliyordum ki onun dünyası hakkındaki her şeyi öğrenmeye hazırdım. Kalbimi kaybetme riskine rağmen."

Eh kim olsa karşı koyamazdı Lucas gibi bir adama :)

Her çift gibi Lucas ve Sienna da bazı zorluklar yaşayıp bunları atlatıyorlar. Bu süreç içinde birbirlerine çok şey katıyorlar. Lucas Sienna'ya kendini insanlara ezdirmemeyi, savunmayı; Sienna ise Lucas'a cesur olmayı öğretiyor. Bu zamana kadar okuduğum kitaplar arasında en güzel sona sahip olan kitaplardan biri oldu. Mutlaka Lucas Wolfe ile tanışın derim :) Ve unutmadan "Google  
arkadaşındır" ;) :)

30 Temmuz 2015 Perşembe

KGBT 12.Tur | Yaemin Yaman - Benim Küçük Gelinim | Yorum


Merhabalar, Benim Küçük Gelinim kitabıyla Kitap Gurmeleri Blog Turlarının konuk yorumcusuyum. Öncelikle ana karakterleri tanıyarak başlayalım :)

Asude henüz 16 yaşında güzelliğiyle ve iyi niyetiyle köyde dikkatleri üzerine toplayan ve kızının bu masumluğuna çamur atılmasını istemeyen bir baba tarafından bu yaşta evlendirilmek istenen bir genç kız. Sedat ise henüz askere dahi gitmemiş,annesinin ölümüyle erken yaşta olgunlaşan,Cemal Bey'in en büyük oğlu olan 16 yaşında küçük bir kızla evlenmek zorunda bırakılan bir delikanlı. Ve cenazeden sonra evdeki Songül bebeği bir bakıcıya emanet etmemek için büyük bir hızla kurulan yuva. Cemal Bey oldukça iyi bir adam, Asude'nin iyi niyetliliğine hayran oluyor ve onu evlilik için zorlamak istemiyor nitekim Asude de kendi isteğiyle Songül bebek için evlenmek istiyor.


"O seçimini yaptı, biz onu zorlamış olabiliriz ama kızım kendi seçimini kendisi yaptı!"


Kitabı okumaya başlamadan önce "bunda da klasik; adam istemediği bi kızla evlenir ve sinirini ondan çıkarır" dedim ama yanıldım iyi ki de yanıldım. Sedat Asude'ye oldukça saygı duyuyor ve evdeki bütün çalışanların da ona saygı duyması için elinden geleni yapıyor. 

"Bundan sonra bu evin hanımı Asude'dir. Onun hakkında tek kötü söz söylediğinizi duyarsam kim olduğuna bakmadan kendisini kapıya koyarım. Onun ağzından çıkan her söz benim ve Cemal Bey'in sözü olarak kabul edilecek!"


Ayrıca Sedat gerçekten çok olgun bir delikanlı. Yazar başta yaşının 16 olduğunu belirtmese 25 -28 yaşlarında olduğunu düşünürdüm. Çünkü tavırlarını,sözlerini,davranışlarını 16 yaşındaki birinden beklemiyorsunuz. Asude ise şaşılacak derecede iyi niyetli ve fazlasıyla ince düşünen bir genç kız. 

"Tuzlu ayran vücuttaki zehri atar! Bugün hava çok sıcaktı!"


Çiftimiz günler geçtikçe birbirlerine alışmaya başlıyorlar. Sedat'ın Asude'den gözlerini alamaması, Asude'nin Sedat'ın yanında delice heyecanlanması derken aşk kaçınılmaz oluyor tabi ki ve Melek adında güzeller güzeli bir kızları oluyor :)

"Sedat onun gülümsemesi ile bile bu kadar heyecanlanırken kendisine masum bir şekilde de olsa dokunması ile kalp krizi geçireceğini düşünüyordu."

Sayfalar ilerledikçe bir olay bekliyorsunuz yok her şey böyle güllük gülistanlık gitmez kesin bir şey olacak diyorsunuz ve yazar hiç beklemediğiniz anda size bir sürpriz yapıyor. Her şeyin olmasını beklerdim de bunu gerçekten beklemezdim. Bir an kendimi Asude sandım ve içim öyle acıdı öyle büyük bir şoka girdim ki bir 10 dakika ağzım açık sayfaya baktım kaldım. Şu an çok zor tutuyorum kendimi size spoiler vermemek için,ama iradem kuvvetli ve size spoiler vermiyorum :)


"Bakışlarındaki ifadede nefret ya da başka bir duygu yoktu. Bomboş... Kendisine yöneltilen bakışlarda sadece boşluk vardı."

Ah Sedat sen naptın! 

"Asude gitmek isterse gidebilir ama kızım hiçbir yere gidemez! Gidecekse Melek'i geride bırakarak gidecek! Herkes duysun ve bilsin, Asude bu evden benden izin almadan çıkarsa önce onun çıkışına göz yumanları bu evden yollarım. Bu evden bir kez çıktın mı bir daha giremezsin. Melek benim kanımdan... Kızımı kimse bu evden dışarıya çıkaramaz, annesi bile!"

Asude öylesine büyük acılar çekiyor ki insanın okurken yüreği parçalanıyor ve o satırları okurken gözünüzden düşen yaşlara engel olamıyorsunuz. Öylesine güçlü bir kadın ki yaşadığı her şeye göğüs gerip kızı Melek'in ve Songül'ün mutluluğu için uğraşıyor. Bu durum uzun yıllar boyunca devam ediyor ve gerçekler bir türlü dile getirilemiyor taş olsa çatlar diye sitem ettiriyor insana.

Asude ve Sedat acı çekerken  bir tarafta da güzel bir aşk filizleniyor:) yazar ters köşe yapıp sizi şaşırtıyor hiç beklemiyorsunuz böyle bir aşkı önce üzülüp sonra kader işte diyorsunuz her şerde bir hayır vardır hesabı :)

"Genç kızın tek bakışı ... için yetmişti."

Üzgünüm şanslı oğlumuzun ismini veremem :)


Gün geçmiyor ki yeni bir olay daha olmasın. Ben ömrümde böylesine olaylı bir konak görmedim her güne yeni bir macera :) Tam bütün gerçekler ortaya çıktı derken konaktakiler yine acı bir olayla sarsılıyor.

"Elini karısının neresine koyacağına karar veremiyordu. Gözleri korkudan büyüyerek karısına baktığı o anda genç adam için dünya sanki durmuştu. Nefes almak bu kadar zor muydu?"

Bu talihsiz olaylar elbette son buluyor, Asude ve Sedat sonunda mutluluğu yeniden yakalayıp hayata güzel bir başlangıç yapıyorlar :)

"Teşekkür ederim... Çok teşekkür ederim. Bana harika bir hediye veriyorsun... Seni seviyorum!"

Çok şükür be Sedat :) Uzun lafın kısası ben kitabı beğendim, gerçekten severek okudum. Yazarımız olayları geniş bir zamana yaydığı için karakterler elinizde büyümüş, sanki kendi çocuğunuzmuş gibi hissediyorsunuz. Kitabın sonunda yine sürpriz bir aşk sizi bekliyor, bakalım Songül kızımız gönlünü kime kaptırdı (yine isim vermiyorum :) ). Kitabı gönül rahatlığıyla alıp okuyabilirsiniz, şimdiden keyifli okumalar :)


26 Haziran 2015 Cuma

Okuma Etkinligi - 5 || Karmakarısık - Emma Chase | Playlist



Karmakarışık için hazırladığımız küçük playlistimizi görmeye ne dersiniz? :)
O halde buyurun. :D




Avril Lavigne - Give You What You Like





Selena Gomez - The Heart Wants What It Wants


 

Taylor Swift - Blank Space





Ed Sheeran - Thinking Out Loud





Bruno Mars - Just The Way You Are 



Okuma Etkinligi - 5 || Karmakarısık - Emma Chase | Yorum




Zengin, yakışıklı ve kendini beğenmiş Drew Evans ile güzel, zeki ve hırslı Katherine Brooks buluştuğunda işlerin karmakarışık hale gelmesi şaşılacak bir şey değildir.


Drew Evans'ın işi, milyon dolarlık anlaşmalar yapmak ve New York'un en güzel kadınlarını tek bir gülümsemeyle baştan çıkartmaktır. Peki, öyleyse neden yedi gündür evden dışarı çıkmıyor? Neden mahvolmuş, sefil bir halde ve depresyonda? Ona sorduğunuzda size sebebinin grip olduğunu söyleyecektir fakat hepimiz bunun doğru olmadığını biliyoruz.

Katherine Brooks, Drew'un babasının yatırım bankacılığı firmasında işe başladığı anda gösterişli playboyun hayatındaki her alanın bir karmaşaya sürüklenmesine sebep olmuştur. Profesyonel alandaki yarışları Drew'un cesaretini kırıyor, Katherine'e karşı hissettiği çekim dikkatini dağıtıyor ve onu yatağa atma girişimlerindeki başarısızlığı ise tamamen sinirlerini bozuyordur.

Nasıl oluyordu da kadının biri çıkıyor ve ağzı iyi laf yapan çapkın bir adamı mahvolmuş, umutsuz biri haline getirebiliyordu? Hayatta asla sahip olmak istemediği tek şeyi gerçekleştirerek.

'Karmakarışık' dünyada en çok kullanılan kitap sitesi Goodreads'de yapılan oylamalar sonucu 2014'ün en iyi çıkış yapan kitabı seçilmiştir.



YORUM:

Herkese kocaman merhaba! :)
Yepyeni bir okuma etkinliği ile karşınızdayız. Ve bu kitap muhteşem, muhteşem, muhteşemdi!
Drew'a aşık olmaya hazır mısınız? Bence kitabı okumadan önce soğuk bir su içip öyle başlayın. Çünkü okurken Drew, nefessiz kalmanıza neden olacak. :D

Kitap birkaç ay sonrasından başlıyor. Yani olaylar olup bittikten sonra.
Drew'u bitik bir halde, yatağında yatan perişan bir adam olarak görüyoruz. Peki bu denli umursamaz ve kafasına hiçbir şeyi takmayan adama ne oldu da bu hale geldi?
İşte bu sorunun cevabını ileri ki sayfaları okuduktan sonra anlayacaksınız.

Ve hooop 5 ay öncesine gidiyor ve Drew'un yaşadığı muazzam olaylara şahit oluyoruz. Yakışıklı, zengin ve bir hayli kendini beğenmiş olan karakterimiz Drew, genelde tek gecelik ilişkiler yaşıyor. Genelde hiçbir kadınla ciddi düşünmeyen bir tip. Ancak bir gün Kate adında esmer bir güzelle tanışınca eski Drew gidiyor, yerine bambaşka bir adam geliyor. Neden mi? Çünkü Drew o kadına tutuluyor. Yani aşık oluyor ama bunu fark etmesi biraz gecikiyor diyebiliriz. Söylemeden geçemeyeceğim, bunu fark ettiği an da gerçekten tuhaftı. :D

Onun dışında kitaptaki diğer karakterler de çok tatlıydı. Özellikle Alexandra'nın (Yani Bayan Kaltak) kızı Mackenzie'yi de çok sevdim. O ne kadar şeker bir kızdı öyle? Ah, bir de o kumbara fikri de çok hoşuma gitti. Çok zekiceydi. :))

Evet, kitabı beğendim! Eğlenceli, romantik ve heyecanlı bir kitaptı. Diğer karakterlerin hikayesini de çok merak ediyorum. Umarım çevirileri uzun sürmez. :)
Özetle söyleyeceğim tek şey, eğlenceli bir şeyler arıyorsanız bu kitabı alıp okuyun. Pişman olmayacağınızdan eminim. :D





17 Haziran 2015 Çarşamba

Necdet Akkan | Hayallerim Ruhumu Öpüyordu || Yorum





Hayallerim Ruhumu Öpüyordu yürekleri sımsıcak ısıtıp gözyaşların akmasına neden olacak duygu yüklü bir aşk hikayesi! 

Sevgili Necdet Akkan’ın güçlü kalemi ile hala tanışmadıysanız çok geç kaldınız benden söylemesi.  

Öncelikle yorumuma geçmeden önce kitap hakkında biraz bilgi sahibi olun isterim. :)

O yüzden buyurun arka kapak tanıtımına. :)


ARKA KAPAK:

Kalabalıklar içerisinde yalnızlığı seçmeyi, artık bir mükafat gibi değerlendirmeye başlamıştı Kerem. Görünüşte yalnızdı ama onun yıldız dostları vardı 'Çatıyuva'sında. Geceleri gözkyüzündeki yıldızlarla adeta arkadaş olmuştu. Hatta 'bana yaşadığımız dünyanın tümden bir düş olmadığını kim ispat edebilir' sözlerini kendi kendine vurgularcasına. Ta ki uzaklardan gelen Isabel ilginç bir şekilde hayatına girene kadar.

Karşı konulamayan bir tutkuyla Isabel'e bağlanan Kerem, Isabel'in aşkına karşılık verip vermediğini bir türlü çözememektedir. Her şey bitti dediği anda, Isabel'in kendisinden kopmak istemeyişi ise Kerem için apayrı bir muammadır.

Bu tuhaf hikayenin yol alışıyla sonunda öyle bir sır ortaya çıkacaktır ki, ortaya çıkan bu sürpriz olgu karşısında, hikayeyi okuyarak eşlik edenler tekrar tekrar düşünecekler ve yüreklerinin atışlarını çok farklı hissedeceklerdir.
(Tanıtım Bülteninden)



YORUMUM:



Öyle güzel, öyle duygu yüklü bir kitaptı ki... Elimden hiç bırakmak istemedim. Her iki karaktere de  apayrı aşık oldum. Isabel gibi yürekli bir kadın var mı bu dünyada? Ya da Kerem gibi böylesine güzel seven adam var mı? İki karakter de beni benden aldı. İkisi de canımdan bir parça oldu diyebilirim. Yazar karakterleri o kadar içten, o kadar samimi yazmış ki, kısa sürede onlara alışıyor ve kitap bittiğinde koca bir boşluğa düşüyorsunuz. İşte ben de tam anlamıyla o koca boşluğun içerisindeyim. Kitap bitti ama ben yeniden, yeniden ve yeniden okuyabilirim. Yüreğime o denli işledi çünkü.

Ah, her cümlesine, her kelimesine aşık olduğum bu güzel kitap... Sevgili Necdet Akkan harikalar yaratmış. O can alıcı, yüreğin en derinlerine işleyip belleğime kazınan cümleleriyle beni kalbimin en hassas köşesinden vurdu yazarımız.

Kitaba aşık mı oldum? Evet, hem de nasıl!

Bu kitabı ikinci okuyuşum ve dürüst olmak gerekirse ikinci okuyuşumda kitaba olan bağlılığım daha çok arttı. Düşünerek, Isabel'i ve Kerem'i anlayarak okudum bu defa. İlk okuyuşumda Isabel'e yaptığından ötürü kızdım belki. Ama ikinci kez okuduğumda onu daha iyi anladım. O güzel yüreğine ve 'sonsuz' aşkına hayran kaldım. Bir kadın ancak bu kadar güzel sevebilir. Ancak bu kadar yürekli olabilir.

Peki ya Kerem'e ne demeli? Kim Kerem gibi sevebilir ki? Kim Kerem gibi bu denli duygu yüklü sevebilir? Şahsen ben Kerem'i halen Isabel'den daha çok seviyor ve ona karşı yoğun duygular besliyorum. Nedenini bilmiyorum ama ben Kerem'i kendime daha yakın hissettim. Ama tabii tüm o sinir oluşlarım, Isabel'in tuhaflıklarına anlam veremeyişim de bazı gerçekleri öğrenince buhar olup gitti ve ben bir anda yumuşadım. O anda da ben de film koptu zaten. Bir de bakmışım ki, hiç farkında bile olmadan yanaklarımdan yaşlar süzülüp gidiyor birer birer. Bu benim için çok çoooook önemli bir durum. Neden mi? Çünkü ben kolay kolay bir kitapta ağlamam. Ama bu kitap... Bu kitap çok başkaydı işte. Yeri ben de hep ayrıdır. Bunu her zaman, her fırsatta dile getiririm. Ve şimdi ikinci okuyuşum üzerime kalbimin en ücra yerine yerleşti. Şimdiden özlüyorum Kerem'i de, Isabel'i de... Uzun süre aklımdan çıkmayacaklar sanırım. Çünkü ben de kalıcı bir iz bırakan kitaplardan oldu Hayallerim Ruhumu Öpüyordu. Hep hatırlayacağım. Isabel ve Kerem'in aşkı zihnimde bir yerlerde olacak hep. Buna gönülden inanıyorum. :)

Peki, o halde gelelim sevgili yazarımız Necdet Akkan'ın güzel kalemine. Öncelikle şunu belirtmek istiyorum ki, herkes edebi dille yazılmış bir roman okuyamaz. Ama edebi dille yazılmış diye Hayallerim Ruhumu Öpüyordu için böyle bir düşünceye kapılmanıza gerek yok. Çünkü son derece akıcı ve sıkmayan bir kalemi var Necdet Akkan'ın. Hatta bazen o naif cümlelerin arasında kayboluyorsunuz. O satırlar adeta yüreğinize işliyor. Bu yüzden bir de gelin sevgili Necdet Akkan'ın edebi kalemiyle bir tanışın da, ne kadar da huzur vericiymiş görün! :)

Evet! Ben kitabı genel anlamda beğendim. Beğenmek mi? Beğenmek ne kelime? Ben çok çok çok sevdim bu kitabı. Benim için apayrı bir yer teşkil ediyor. Çok özel ve çok değerli. Bu yüzden hayatım boyunca kitaplığımın en güzel köşesinde saklayıp arada sayfalarına karıştıracağımdan eminim. Unutulmaz bir kitap oldu benim için. İyi ki de okumuşum, iyi ki de Necdet Akkan gibi çok özel bir yazarın kalemiyle tanışmışım diyorum. :)

Peki siz hala tanışmadınız mı? Öyleyse çok geç kaldınız, benden söylemesi. Alıp hemen okumalısınız.  Bence fazlasıyla vakit kaybediyorsunuz. Şiddetle tavsiye ediyorum!