21 Ağustos 2015 Cuma

KGBT 14.Tur - Merve Deniz | Yalnızlık Cesaret İster - Yorum


Merhaba arkadaşlar :) Konuk yorumcusu olduğum sıradaki kitap Merve Deniz'den Yalnızlık Cesaret İster. Bilenleriniz mutlaka vardır ki kitap öncelikle wattpadde yayınlanmaya başladı ve ben de ilk olarak orada görüp okumaya başlamıştım. Konuyu bilmeden okumaya başlamıştım ve yine bir şirket aşkı demiştim. Kesinlikle ıssız bir adaya düşmelerini beklemiyordum ve yazarın bu denli değişik düşünmesi beni çekmişti. Tabi kitaplardaki çoğu erkek karaktere
aşık olmak gibi bi huyum olduğu için Arel Bozan da çekmişti beni :) (bir de bu karakter sorunlu bir geçmişe sahip yaralı bir adamsa bayılıyorum :) biraz sadistçe bi düşünce sanki :) ) Ah Arel Bozan kim mi? Önce kızımızı tanıyalım :) Rüya başarılı ve güzel bir iş kadını. Çalıştığı plazada yönetici olan, "Otoriter Despot" olarak anılan Arel Bozan'a aşık. Arel Bozan sert yapılı bir adam. Fakat bu sert ifadesinin altında başka bir adam, incinmiş bir çocuk var (en sevdiğimden :) ). Okumaya başladığınız andan itibaren Arel'in
içinde yaralı bir çocuk olduğunu hissediyorsunuz. Ama gelin görün ki oğlumuz tam bir kör. Rüya'yı, Rüya'nın ona olan aşkını görmüyor.

"Makyaj yapsam mı diye düşündü. Ne fark edecek ki diye geçirdi içinden. Öyle de, böyle de görmeyecekti Arel onu. Ne zekasını ne güzelliğini ne de başka bir şeyini... Sevmek bir tarafa, Rüya'nın farkında bile değildi."

Bir gün Arel ve Rüya iş seyahatine
çıkmak zorunda kalırlar. Rüya bu seyahatin hayatında her şeyi değiştireceğini, Arel'in artık kendisini görmezden gelemeyeceğini düşünür. Çünkü Rüya aşkını ilan etmeye karar verir. Bizim otoriter despotumuz sizce böyle bir ilanı nasıl karşılar?

"Ben bunun bir şaka olduğunu düşünmek istiyorum. Özellikle de böyle bir şey söylediğinizi duymamış olmayı istiyorum."

İşte size öküz :) (eh biz de öküz seviyoruz :) )
Bu şartlar altında artık çalışamayacaklarına karar verirler ve Arel Rüya'dan yarınki sunumu yaptıktan sonra otelden ayrılmasını ister. Rüya artık Arel'in hayatından tamamen çıkacağını düşünür ta ki korkunç bir planla ıssız bir adaya düşene kadar.

Adada açlık bir taraftan susuzluk bir taraftan geriyordu Arel ve Rüya'yı. Rüya her fırsatta Arel'i suçluyor. Tabi Arel'in canına tak ediyor.

"Neden susuyorsun Rüya?
Burada öleceğiz, hepsi senin yüzünden, sen dünyanın en aşağılık herifisin desene. Neden susuyorsun?"

Arel, çocukluğundan kalma korkuları, yalnızlıkları olan bir adam. Rüya öylesine iyi tanıyor ki Arel'i, onun içindeki incinmiş, yalnız adamı görüyor.

-"Onların göremeyip senin gördüğün neydi?"
-"Gözlerinin ardına gizlediğin kırgın adam."
Her ne kadar Arel o adamı iyi sakladığını düşünse de Rüya'dan saklayamamıştı. Adam o ıssız adada ölüp gidecek hala hep bi inkar hep bi gizlenme :)

"Bence sen benim kişiliğime kendince şiirsellik katmak istemişsin Rüya. Umarsız ve rahat olduğum doğru, ama kendimi sakladığım bir duvar yok hayatımda. Neysem oyum, hepsi yalın ve göz önünde."

Arel ve Rüya adada yaşam mücadelesi verirken, Arel
Bozan'ın böyle bir anda sevdiğini iddia ettiği bir kızla tatile çıkmayacağını düşünen gazeteci İnci bu işin içinde bir bit yeniği olduğunu düşünür ve Arel Bozan'ı bulmaya karar verir. Tabi bu o kadar da kolay olmayacaktır. Öncelikle bu korkunç planı düzenleyen sinsi, kötü kızımız Natali ile baş etmek zorundadır.

"Tehlikeli sularda yüzüyorsunuz. Sizin yerinizde olsam, bu kapıdan çıkar ve bir daha arkama bakmazdım."
Sizce İnci bu yılan Natali'ye pabuç bırakır mı? :) Tabi ki hayır ve İnci, Arel Bozan'ı bulmaya kararlıdır. Üstelik çiftimizin tek yardımcıları İnci de değildir.

Arel kendi iç dünyasıyla adeta bir savaş içerisindedir. Duyguları ve mantığı arasında gelgitler yaşamaktadır ve elinde olmadan Rüya'ya kapılmaya başlamıştır. Dolayısıyla aralarında ufak çaplı yakınlaşmalar da kaçınılmaz oluyor :) Ama bu öpüşmelerden sonra Arel hiç bir şey olmamış gibi davranır. Ve insan ister
istemez bu yakınlaşmaların Arel'in Rüya'ya acımasından dolayı gerçekleştiğini düşünüyor. Ama gelin görün ki otoriter despotumuz fazlasıyla düşünceli bir adam :)

"Allah aşkına seni istemiyorum demedim... Issız bir adada durumdan faydalanıyormuş gibi görünmek istemiyorum."

İsimsiz birinin onlara bıraktığı bir çanta sayesinde artık oltaları, terlikleri, bir süre yetecek konserveleri ve çikolataları vardır.
Normalde çok yemek yiyen Arel;

"Genç kız haklıydı, çok yemek yerdi. Ama bunun nedeninin çocukluğu boyunca aç kalması olduğunu ona söyleyemezdi."

Rüya'yı düşünüp fazla da yiyemez.   Böyle ara ara Arel'in çocukluğundan kesitler de okuyabiliyoruz. Şimşekten korkan ve babasının aç bırakarak hapsettiği bir çocuk düşünün. Böyle söyleyince bile içi cız ediyor insanın ki o satırları okurken ister istemez gözleriniz dolacak. Issız
bir adada bir insan duvarlar arkasına sakladığı korkularını ne zamana kadar oraya hapsedebilir? İşte Arel de sonunda o duvarlarını yıkıp Rüya'ya bütün çıplaklığıyla teslim oluyor.

"Sabırla babamın gitmesini beklerdim. Çünkü bilirdim, eğer beni görürse sabah sevgisini göstermeden gitmezdi. Onun sevgisi canımı çok acıtırdı Rüya. Bir gün saklandığım yeri keşfetti. Beni öyle çok severdi ki bazen başım dönerdi Rüya. Annemi daha çok arardım o zamanlarda.
Ama o hiç yoktu. Ne kolum kırıldığında, ne de kaburgalarım zedelendiğinde gelmedi yanıma. Ama ben hiç vazgeçmedim ondan. Her gün ona yazdım. Ama babamın bana olan sevgisini ona anlatamadım Rüya. Söyleyemedim."

Böylesine acı çeken bir çocuğun sevgiyi ifade edişi, anlayışı bu satırlar. Bu itiraf Arel için büyük bir adım Rüya için gerçek Arel'i tanımanın coşkusu.

"Seni seviyorum Arel.
Düşünemeyeceğin kadar. Canını acıtan her şeyi yakıp küle çevirecek kadar, evrenin bütün öfkesini üzerlerine yağdıracak kadar. Ve seni öyle çok seveceğim ki bir daha hiç kimse, hiçbir şey üzemeyecek seni. Sana dokunmalarına asla izin vermeyeceğim. Ve ne yaparsan yap, beni ne kadar itersen it, gitmeyeceğim, anlıyor musun? Sana sevginin aslında ne olduğunu öğretene kadar gitmeyeceğim."

Rüya kadar güzel seven bir kadın
görmedim daha. Arel ona kendini açmasa da, sevgisini dile getiremese de Rüya inatla vazgeçmedi adamdan. Çünkü bir gün Arel'in bütün duvarlarını yıkacağını ve tamamen Rüya'ya açılacağını biliyordu.

"Zor bir insanım, kabul ediyorum. Ve kolaylaşacağını da söylemiyorum. Bundan emin değilim Rüya. O sınırı aşan sen olmasaydın, kapalı tuttuğum kapıları ben açacaktım sana... Sanrılarımla savaştım ki hala da savaşıyorum. Seni tüm kalbimle
sevmek istiyorum. Ve eğer izin verirsen, bunu tüm hayatım boyunca sürdürmek istiyorum."

Arel, Rüya'ya dair bu zamana kadar hissetmediği her şeyi hissediyordu. Onsuz yaşayamayacağını, o olmadan hiçbir şeyin tadı olmayacağını düşünüyor. Rüya hastalandığında bile darmadağın oluyor.

-"Neden ağlıyorsun?"
-"Ateşini düşüremiyorum. Bütün gece o ilaç şişelerine bakıp durdum ama cesaret edemedim.
Seni kaybetmekten çok korkuyorum Rüya."

Ama bir türlü onu sevdiğini dile getiremiyor. Çünkü sevgi nedir bilmeyen bu yaralı adam bu zamana kadar kimseye o iki kelimeyi söyleyememiş.

Tam bütün umutları tükenmişken bir mucizeyle o ıssız adadan kurtuluyorlar ve zor da olsa bütün engelleri aşıp kaldıkları yerden devam etmeyi başarıyorlar. Aslında bu ada sayesinde Arel tüm zincirlerini kırıp, herkese karşı
takındığı o maskeden kurtuluyor. 

"Kahramanın beceremediği tek şey de buymuş. Asıl maskeyi altında kendine karşı takmış. Kendini ne kadar kötülese de prenses onun içindeki güzelliği görebiliyormuş."

Rüya Arel'in prensesi, Arel Rüya'nın kahramanı olup güzel bir masal yazıyorlar ve Arel aslında yalnızlığın değil de kendini sevgiye adamanın cesaret istediğini öğreniyor.
Size sevginin ne demek olduğunu öğretecek olan bu kitabı mutlaka okumalısınız. Kesinlikle Merve Deniz'in kalemine hayran olacaksınız.

3 Ağustos 2015 Pazartesi

KGBT 13.Tur * TEKLİF - Emily Snow * Yorum



Merhabalar :) Bu seferki konuk yorumcu olduğum kitap Emily Snow'dan Teklif. Aslında Novella yeni yeni okumaya başladığım bir yayınevi. İlk okuduğum kitapları Milyonluk Kirli Sır ve Milyonluk Günahkar Düet adlı kitaplardı, kesinlikle sevdiğim bir seri ve bu tur kitabımızı da sevdim. Hadi başlayalım yoruma :)

Esas kızımız Sienna, her an kovulmaya hazır bir film kostümcüsü ve ailesiyle pek görüşmeyen bir kız. Tabi ailesiyle arasının iyi olmamasının sebebi kendisi değil. Sorunlu bir anneye ve kendisiyle çok önemli bir şey olmadığı sürece iletişime geçmeyen bir erkek kardeşe (Seth) sahip. Bir gün Seth, Sienna ile iletişim kurmaya karar verir ki Sienna bunun altından iyi bir şey çıkmayacağını bilir ve annesinin yine başını belaya soktuğunu düşünür. Fakat bu sefer başı dertte olan Sienna'nın çok sevdiği büyükannesidir. Yeni ev sahibi tahliye ister ve bilin bakalım yeni ev sahibimiz kim? Evet evet Lucas Wolfe :) Mahkeme salonunda karşılaştıkları an Sienna'yla bir geçmişi olduklarını anlıyoruz ve Sienna'yı Lucas'ın geçmişi hatırlamamasını dilerken buluyoruz ki kesinlikle hatırlıyor :)

"Bu sırıtış, iki yıl önce beni yatağına kelepçelemesine izin vermediğim anda, bana evinden defolup gitmemi söylemeden önce takındığı sırıtışla aynıydı."
Veee Lucas çekici, seksi, yakışıklı ve tahmin edebileceğiniz gibi mükemmel fiziği olan bir rock yıldızı. Dövmeleri olduğundan da bahsetmiş miydim? :)

Sienna Lucas'ı bir türlü aklından çıkaramıyor ki kim olsa çıkaramaz:) Sürekli karşılaşmaları da kaçınılmaz oluyor. Bir gün Lucas'ın asistanı Kylie, Sienna'ya büyükannesinin evini kuratarabilecek bir yol olduğunu söyleyip onunla buluşmak istiyor. (Lucas'a delicesine aşık bir asistan gelmesin aklınıza yazar bu klişeyi kullanmayıp farklı bir olay yaratmış :) ) Ama bir bakmışız Sienna Lucas'la 
buluşuyor.

"Adam, yemek yemek gibi basit bir şeyi baştan çıkarma sanatına dönüştürüyordu. Onun dudaklarımı dişlerinin arasına almasını hayap ederken kendi dudağımı ısırdığımı fark ettim."

Tabi bu buluşma her şeyin başlangıcı olacak bir buluşma. Lucas'ın Sienna için bir teklifi var.

"Sana...hizmetlerin karşılığında Bayan Previn'in evini teklif ediyorum. On gün. Benim  kurallarım. Tek yapman gereken, her ihtiyacımı karşılamak. Sonra büyükannenin evini almayacağıma dair sözleşmeye kendi imzamı atacağım."

Lucas, Sienna'yı akıl almayacak derecede çok istiyor. Tabi Sienna yan çizmeye başlayınca Lucas bu teklifin içinde seks olmadığını söylüyor çünkü adam emin Sienna'nın kendisine geleceğinden :)

"Ah, sevişeceğiz, Sienna. İnan bana, seni gözüme kestirdiğim andan beri bu zaten kesin bir şey. Ancak bu sefer bana yalvaran sen olacaksın, tersi değil. Ve bunu yaptığında kendini bana vermeye tamamen hazır olmuş olacaksın."

Sienna işe başladığı anda Lucas'la aralarındaki ateşli anlar kaçınılmaz oluyor tabi. İkisi de bu durumun farkında. Lucas, Sienna'yı istediğini inkar etmiyor ama Sienna'nın korkuları var.

"Fark ettiğim diğer bir şey de yanında olduğum sürece Lucas'ın  beni uzaklaştırıp sonra yine kendisine çekmeye devam edeceğiydi. Ve beni, geriye hiçbir şeyim kalmayana dek tüketecekti."

Bu durum sizce ne kadar devam edebilir? Sienna nereye kadar kaçabilir? Ve en önemlisi Lucas'a daha fazla direnebilir mi?

"...biliyordum ki onun dünyası hakkındaki her şeyi öğrenmeye hazırdım. Kalbimi kaybetme riskine rağmen."

Eh kim olsa karşı koyamazdı Lucas gibi bir adama :)

Her çift gibi Lucas ve Sienna da bazı zorluklar yaşayıp bunları atlatıyorlar. Bu süreç içinde birbirlerine çok şey katıyorlar. Lucas Sienna'ya kendini insanlara ezdirmemeyi, savunmayı; Sienna ise Lucas'a cesur olmayı öğretiyor. Bu zamana kadar okuduğum kitaplar arasında en güzel sona sahip olan kitaplardan biri oldu. Mutlaka Lucas Wolfe ile tanışın derim :) Ve unutmadan "Google  
arkadaşındır" ;) :)

30 Temmuz 2015 Perşembe

KGBT 12.Tur | Yaemin Yaman - Benim Küçük Gelinim | Yorum


Merhabalar, Benim Küçük Gelinim kitabıyla Kitap Gurmeleri Blog Turlarının konuk yorumcusuyum. Öncelikle ana karakterleri tanıyarak başlayalım :)

Asude henüz 16 yaşında güzelliğiyle ve iyi niyetiyle köyde dikkatleri üzerine toplayan ve kızının bu masumluğuna çamur atılmasını istemeyen bir baba tarafından bu yaşta evlendirilmek istenen bir genç kız. Sedat ise henüz askere dahi gitmemiş,annesinin ölümüyle erken yaşta olgunlaşan,Cemal Bey'in en büyük oğlu olan 16 yaşında küçük bir kızla evlenmek zorunda bırakılan bir delikanlı. Ve cenazeden sonra evdeki Songül bebeği bir bakıcıya emanet etmemek için büyük bir hızla kurulan yuva. Cemal Bey oldukça iyi bir adam, Asude'nin iyi niyetliliğine hayran oluyor ve onu evlilik için zorlamak istemiyor nitekim Asude de kendi isteğiyle Songül bebek için evlenmek istiyor.


"O seçimini yaptı, biz onu zorlamış olabiliriz ama kızım kendi seçimini kendisi yaptı!"


Kitabı okumaya başlamadan önce "bunda da klasik; adam istemediği bi kızla evlenir ve sinirini ondan çıkarır" dedim ama yanıldım iyi ki de yanıldım. Sedat Asude'ye oldukça saygı duyuyor ve evdeki bütün çalışanların da ona saygı duyması için elinden geleni yapıyor. 

"Bundan sonra bu evin hanımı Asude'dir. Onun hakkında tek kötü söz söylediğinizi duyarsam kim olduğuna bakmadan kendisini kapıya koyarım. Onun ağzından çıkan her söz benim ve Cemal Bey'in sözü olarak kabul edilecek!"


Ayrıca Sedat gerçekten çok olgun bir delikanlı. Yazar başta yaşının 16 olduğunu belirtmese 25 -28 yaşlarında olduğunu düşünürdüm. Çünkü tavırlarını,sözlerini,davranışlarını 16 yaşındaki birinden beklemiyorsunuz. Asude ise şaşılacak derecede iyi niyetli ve fazlasıyla ince düşünen bir genç kız. 

"Tuzlu ayran vücuttaki zehri atar! Bugün hava çok sıcaktı!"


Çiftimiz günler geçtikçe birbirlerine alışmaya başlıyorlar. Sedat'ın Asude'den gözlerini alamaması, Asude'nin Sedat'ın yanında delice heyecanlanması derken aşk kaçınılmaz oluyor tabi ki ve Melek adında güzeller güzeli bir kızları oluyor :)

"Sedat onun gülümsemesi ile bile bu kadar heyecanlanırken kendisine masum bir şekilde de olsa dokunması ile kalp krizi geçireceğini düşünüyordu."

Sayfalar ilerledikçe bir olay bekliyorsunuz yok her şey böyle güllük gülistanlık gitmez kesin bir şey olacak diyorsunuz ve yazar hiç beklemediğiniz anda size bir sürpriz yapıyor. Her şeyin olmasını beklerdim de bunu gerçekten beklemezdim. Bir an kendimi Asude sandım ve içim öyle acıdı öyle büyük bir şoka girdim ki bir 10 dakika ağzım açık sayfaya baktım kaldım. Şu an çok zor tutuyorum kendimi size spoiler vermemek için,ama iradem kuvvetli ve size spoiler vermiyorum :)


"Bakışlarındaki ifadede nefret ya da başka bir duygu yoktu. Bomboş... Kendisine yöneltilen bakışlarda sadece boşluk vardı."

Ah Sedat sen naptın! 

"Asude gitmek isterse gidebilir ama kızım hiçbir yere gidemez! Gidecekse Melek'i geride bırakarak gidecek! Herkes duysun ve bilsin, Asude bu evden benden izin almadan çıkarsa önce onun çıkışına göz yumanları bu evden yollarım. Bu evden bir kez çıktın mı bir daha giremezsin. Melek benim kanımdan... Kızımı kimse bu evden dışarıya çıkaramaz, annesi bile!"

Asude öylesine büyük acılar çekiyor ki insanın okurken yüreği parçalanıyor ve o satırları okurken gözünüzden düşen yaşlara engel olamıyorsunuz. Öylesine güçlü bir kadın ki yaşadığı her şeye göğüs gerip kızı Melek'in ve Songül'ün mutluluğu için uğraşıyor. Bu durum uzun yıllar boyunca devam ediyor ve gerçekler bir türlü dile getirilemiyor taş olsa çatlar diye sitem ettiriyor insana.

Asude ve Sedat acı çekerken  bir tarafta da güzel bir aşk filizleniyor:) yazar ters köşe yapıp sizi şaşırtıyor hiç beklemiyorsunuz böyle bir aşkı önce üzülüp sonra kader işte diyorsunuz her şerde bir hayır vardır hesabı :)

"Genç kızın tek bakışı ... için yetmişti."

Üzgünüm şanslı oğlumuzun ismini veremem :)


Gün geçmiyor ki yeni bir olay daha olmasın. Ben ömrümde böylesine olaylı bir konak görmedim her güne yeni bir macera :) Tam bütün gerçekler ortaya çıktı derken konaktakiler yine acı bir olayla sarsılıyor.

"Elini karısının neresine koyacağına karar veremiyordu. Gözleri korkudan büyüyerek karısına baktığı o anda genç adam için dünya sanki durmuştu. Nefes almak bu kadar zor muydu?"

Bu talihsiz olaylar elbette son buluyor, Asude ve Sedat sonunda mutluluğu yeniden yakalayıp hayata güzel bir başlangıç yapıyorlar :)

"Teşekkür ederim... Çok teşekkür ederim. Bana harika bir hediye veriyorsun... Seni seviyorum!"

Çok şükür be Sedat :) Uzun lafın kısası ben kitabı beğendim, gerçekten severek okudum. Yazarımız olayları geniş bir zamana yaydığı için karakterler elinizde büyümüş, sanki kendi çocuğunuzmuş gibi hissediyorsunuz. Kitabın sonunda yine sürpriz bir aşk sizi bekliyor, bakalım Songül kızımız gönlünü kime kaptırdı (yine isim vermiyorum :) ). Kitabı gönül rahatlığıyla alıp okuyabilirsiniz, şimdiden keyifli okumalar :)


26 Haziran 2015 Cuma

Okuma Etkinligi - 5 || Karmakarısık - Emma Chase | Playlist



Karmakarışık için hazırladığımız küçük playlistimizi görmeye ne dersiniz? :)
O halde buyurun. :D




Avril Lavigne - Give You What You Like





Selena Gomez - The Heart Wants What It Wants


 

Taylor Swift - Blank Space





Ed Sheeran - Thinking Out Loud





Bruno Mars - Just The Way You Are 



Okuma Etkinligi - 5 || Karmakarısık - Emma Chase | Yorum




Zengin, yakışıklı ve kendini beğenmiş Drew Evans ile güzel, zeki ve hırslı Katherine Brooks buluştuğunda işlerin karmakarışık hale gelmesi şaşılacak bir şey değildir.


Drew Evans'ın işi, milyon dolarlık anlaşmalar yapmak ve New York'un en güzel kadınlarını tek bir gülümsemeyle baştan çıkartmaktır. Peki, öyleyse neden yedi gündür evden dışarı çıkmıyor? Neden mahvolmuş, sefil bir halde ve depresyonda? Ona sorduğunuzda size sebebinin grip olduğunu söyleyecektir fakat hepimiz bunun doğru olmadığını biliyoruz.

Katherine Brooks, Drew'un babasının yatırım bankacılığı firmasında işe başladığı anda gösterişli playboyun hayatındaki her alanın bir karmaşaya sürüklenmesine sebep olmuştur. Profesyonel alandaki yarışları Drew'un cesaretini kırıyor, Katherine'e karşı hissettiği çekim dikkatini dağıtıyor ve onu yatağa atma girişimlerindeki başarısızlığı ise tamamen sinirlerini bozuyordur.

Nasıl oluyordu da kadının biri çıkıyor ve ağzı iyi laf yapan çapkın bir adamı mahvolmuş, umutsuz biri haline getirebiliyordu? Hayatta asla sahip olmak istemediği tek şeyi gerçekleştirerek.

'Karmakarışık' dünyada en çok kullanılan kitap sitesi Goodreads'de yapılan oylamalar sonucu 2014'ün en iyi çıkış yapan kitabı seçilmiştir.



YORUM:

Herkese kocaman merhaba! :)
Yepyeni bir okuma etkinliği ile karşınızdayız. Ve bu kitap muhteşem, muhteşem, muhteşemdi!
Drew'a aşık olmaya hazır mısınız? Bence kitabı okumadan önce soğuk bir su içip öyle başlayın. Çünkü okurken Drew, nefessiz kalmanıza neden olacak. :D

Kitap birkaç ay sonrasından başlıyor. Yani olaylar olup bittikten sonra.
Drew'u bitik bir halde, yatağında yatan perişan bir adam olarak görüyoruz. Peki bu denli umursamaz ve kafasına hiçbir şeyi takmayan adama ne oldu da bu hale geldi?
İşte bu sorunun cevabını ileri ki sayfaları okuduktan sonra anlayacaksınız.

Ve hooop 5 ay öncesine gidiyor ve Drew'un yaşadığı muazzam olaylara şahit oluyoruz. Yakışıklı, zengin ve bir hayli kendini beğenmiş olan karakterimiz Drew, genelde tek gecelik ilişkiler yaşıyor. Genelde hiçbir kadınla ciddi düşünmeyen bir tip. Ancak bir gün Kate adında esmer bir güzelle tanışınca eski Drew gidiyor, yerine bambaşka bir adam geliyor. Neden mi? Çünkü Drew o kadına tutuluyor. Yani aşık oluyor ama bunu fark etmesi biraz gecikiyor diyebiliriz. Söylemeden geçemeyeceğim, bunu fark ettiği an da gerçekten tuhaftı. :D

Onun dışında kitaptaki diğer karakterler de çok tatlıydı. Özellikle Alexandra'nın (Yani Bayan Kaltak) kızı Mackenzie'yi de çok sevdim. O ne kadar şeker bir kızdı öyle? Ah, bir de o kumbara fikri de çok hoşuma gitti. Çok zekiceydi. :))

Evet, kitabı beğendim! Eğlenceli, romantik ve heyecanlı bir kitaptı. Diğer karakterlerin hikayesini de çok merak ediyorum. Umarım çevirileri uzun sürmez. :)
Özetle söyleyeceğim tek şey, eğlenceli bir şeyler arıyorsanız bu kitabı alıp okuyun. Pişman olmayacağınızdan eminim. :D





17 Haziran 2015 Çarşamba

Necdet Akkan | Hayallerim Ruhumu Öpüyordu || Yorum





Hayallerim Ruhumu Öpüyordu yürekleri sımsıcak ısıtıp gözyaşların akmasına neden olacak duygu yüklü bir aşk hikayesi! 

Sevgili Necdet Akkan’ın güçlü kalemi ile hala tanışmadıysanız çok geç kaldınız benden söylemesi.  

Öncelikle yorumuma geçmeden önce kitap hakkında biraz bilgi sahibi olun isterim. :)

O yüzden buyurun arka kapak tanıtımına. :)


ARKA KAPAK:

Kalabalıklar içerisinde yalnızlığı seçmeyi, artık bir mükafat gibi değerlendirmeye başlamıştı Kerem. Görünüşte yalnızdı ama onun yıldız dostları vardı 'Çatıyuva'sında. Geceleri gözkyüzündeki yıldızlarla adeta arkadaş olmuştu. Hatta 'bana yaşadığımız dünyanın tümden bir düş olmadığını kim ispat edebilir' sözlerini kendi kendine vurgularcasına. Ta ki uzaklardan gelen Isabel ilginç bir şekilde hayatına girene kadar.

Karşı konulamayan bir tutkuyla Isabel'e bağlanan Kerem, Isabel'in aşkına karşılık verip vermediğini bir türlü çözememektedir. Her şey bitti dediği anda, Isabel'in kendisinden kopmak istemeyişi ise Kerem için apayrı bir muammadır.

Bu tuhaf hikayenin yol alışıyla sonunda öyle bir sır ortaya çıkacaktır ki, ortaya çıkan bu sürpriz olgu karşısında, hikayeyi okuyarak eşlik edenler tekrar tekrar düşünecekler ve yüreklerinin atışlarını çok farklı hissedeceklerdir.
(Tanıtım Bülteninden)



YORUMUM:



Öyle güzel, öyle duygu yüklü bir kitaptı ki... Elimden hiç bırakmak istemedim. Her iki karaktere de  apayrı aşık oldum. Isabel gibi yürekli bir kadın var mı bu dünyada? Ya da Kerem gibi böylesine güzel seven adam var mı? İki karakter de beni benden aldı. İkisi de canımdan bir parça oldu diyebilirim. Yazar karakterleri o kadar içten, o kadar samimi yazmış ki, kısa sürede onlara alışıyor ve kitap bittiğinde koca bir boşluğa düşüyorsunuz. İşte ben de tam anlamıyla o koca boşluğun içerisindeyim. Kitap bitti ama ben yeniden, yeniden ve yeniden okuyabilirim. Yüreğime o denli işledi çünkü.

Ah, her cümlesine, her kelimesine aşık olduğum bu güzel kitap... Sevgili Necdet Akkan harikalar yaratmış. O can alıcı, yüreğin en derinlerine işleyip belleğime kazınan cümleleriyle beni kalbimin en hassas köşesinden vurdu yazarımız.

Kitaba aşık mı oldum? Evet, hem de nasıl!

Bu kitabı ikinci okuyuşum ve dürüst olmak gerekirse ikinci okuyuşumda kitaba olan bağlılığım daha çok arttı. Düşünerek, Isabel'i ve Kerem'i anlayarak okudum bu defa. İlk okuyuşumda Isabel'e yaptığından ötürü kızdım belki. Ama ikinci kez okuduğumda onu daha iyi anladım. O güzel yüreğine ve 'sonsuz' aşkına hayran kaldım. Bir kadın ancak bu kadar güzel sevebilir. Ancak bu kadar yürekli olabilir.

Peki ya Kerem'e ne demeli? Kim Kerem gibi sevebilir ki? Kim Kerem gibi bu denli duygu yüklü sevebilir? Şahsen ben Kerem'i halen Isabel'den daha çok seviyor ve ona karşı yoğun duygular besliyorum. Nedenini bilmiyorum ama ben Kerem'i kendime daha yakın hissettim. Ama tabii tüm o sinir oluşlarım, Isabel'in tuhaflıklarına anlam veremeyişim de bazı gerçekleri öğrenince buhar olup gitti ve ben bir anda yumuşadım. O anda da ben de film koptu zaten. Bir de bakmışım ki, hiç farkında bile olmadan yanaklarımdan yaşlar süzülüp gidiyor birer birer. Bu benim için çok çoooook önemli bir durum. Neden mi? Çünkü ben kolay kolay bir kitapta ağlamam. Ama bu kitap... Bu kitap çok başkaydı işte. Yeri ben de hep ayrıdır. Bunu her zaman, her fırsatta dile getiririm. Ve şimdi ikinci okuyuşum üzerime kalbimin en ücra yerine yerleşti. Şimdiden özlüyorum Kerem'i de, Isabel'i de... Uzun süre aklımdan çıkmayacaklar sanırım. Çünkü ben de kalıcı bir iz bırakan kitaplardan oldu Hayallerim Ruhumu Öpüyordu. Hep hatırlayacağım. Isabel ve Kerem'in aşkı zihnimde bir yerlerde olacak hep. Buna gönülden inanıyorum. :)

Peki, o halde gelelim sevgili yazarımız Necdet Akkan'ın güzel kalemine. Öncelikle şunu belirtmek istiyorum ki, herkes edebi dille yazılmış bir roman okuyamaz. Ama edebi dille yazılmış diye Hayallerim Ruhumu Öpüyordu için böyle bir düşünceye kapılmanıza gerek yok. Çünkü son derece akıcı ve sıkmayan bir kalemi var Necdet Akkan'ın. Hatta bazen o naif cümlelerin arasında kayboluyorsunuz. O satırlar adeta yüreğinize işliyor. Bu yüzden bir de gelin sevgili Necdet Akkan'ın edebi kalemiyle bir tanışın da, ne kadar da huzur vericiymiş görün! :)

Evet! Ben kitabı genel anlamda beğendim. Beğenmek mi? Beğenmek ne kelime? Ben çok çok çok sevdim bu kitabı. Benim için apayrı bir yer teşkil ediyor. Çok özel ve çok değerli. Bu yüzden hayatım boyunca kitaplığımın en güzel köşesinde saklayıp arada sayfalarına karıştıracağımdan eminim. Unutulmaz bir kitap oldu benim için. İyi ki de okumuşum, iyi ki de Necdet Akkan gibi çok özel bir yazarın kalemiyle tanışmışım diyorum. :)

Peki siz hala tanışmadınız mı? Öyleyse çok geç kaldınız, benden söylemesi. Alıp hemen okumalısınız.  Bence fazlasıyla vakit kaybediyorsunuz. Şiddetle tavsiye ediyorum!







12 Haziran 2015 Cuma

KGBT 9. Tur || Benzemez Kimse Sana || Yorum




Herkese merhaba. :)
Güzel bir kitap yorumuyla yeniden karşınızdayım. :)
Kitap Gurmeleri'nin 9. Turu "Benzemez Kimse Sana"
Yoruma geçmeden önce kitabımızla ilgili fikir edinelim ama, değil mi? :D



ARKA KAPAK:
Esme ve Dağlar… Bir kadın ve bir adam! Aşka bulaştırdılar ellerini, yüzlerini... Dokunarak ısındılar, susarak anlaştılar. Korktular, kızdılar, kapıları çarpıp kaçtılar. Hep bir yol aradılar; her yol birbirlerine çıktı. Karmakarışık oldular, kayboldular... İkisi de anlamadı; aşkla baş edilebilir miydi? Vazgeçince unutulabilir miydi? Peki hatıralar kimin emrindeydi?

"Duyarsızlıkların sığ sularına sürüklendiğimiz, hatta sürüldüğümüz, ilişkilerin peynir ekmek gibi tüketildiği şu yaşadığımız günlerde Seda Özay'ın entelektüel duyarlığını özellikle önemsiyorum. Birebir hissettiren, yer yer muzipçe gülümseten, buram buram yaşanmışlık kokan kendine özgü şiirsel anlatımını seviyorum. Ama sanırım en çok, saf aşka duyduğu saygıya saygı duyuyorum..."
-Hakan İşcen-

"Hayatın ancak hisli perdesinde göz göze gelebileceğiniz cümlelerin sahibi Seda Özay. Kaleminin ucunda, hatırlatan, yüzleştiren, sızlatan, tanıklık eden bir şeyler var hep... Kalbe yakın, unutmaya uzak... Sanatı ve edebiyatı buluşturan özel dünyasını keşfeden okuyucuların, yazdıklarından vazgeçemeyeceğine inanıyorum. Çünkü yolu aşk onun..."


YORUM:

Esme, genç bir radyocu. Dağlar ise ünlü bir psikolog. Ve bu iki gencin yolları bir radyo programında kesişiyor.

Dağlar, Esme'nin radyo programında duyduğu sesiyle kızımıza tutuluyor. Ki bu benim hoşuma giden ayrı bir unsur oldu. Bundan sonrası zaten olaylar, olaylar.... Eğer kendimi tutmazsa kesinlikle spoiler vereceğim. Ve ben kendimi şu anda spoiler vermemek için bile çooooook zor tutuyorum.

Kitabın konusu çok farklı geldi bana. Peki beğendim mi? Beğenmek ne kelime yahu! Kitap harikaydı! :)

Yani ilk defa bu türden bir kitap okudum. Eğer günümüzde hep birbirinin tekrarı olan kitapları okumaktan sıkıldıysanız, bu kitabı kesinlikle alıp okuyun derim. Çünkü çok iyi gelecek. ;)

Gelelim yazarın kalemine. Sevgili Seda Özay'ın çok güçlü bir kalemi var. Kitap da ki cümleler gereksizce uzatılmamış ve sıkmıyor. Yalın, sade ve akıcı. Bu benim çok hoşuma gitti. Zaten bir kitabın akıcılığı ve içeriğindeki o duygu yoğunluğu benim için çok önemlidir. Ve Benzemez Kimse Sana da bu fazlasıyla var. :)

Ahi bu arada. Duygu yoğunlu dedim, değil mi? Evet, evet! Kitap buram buram duygu kokuyor. Aşk kokuyor. :) Öyle ki, ben bazı sahneleri okurken kendimden geçtim. :) Yazar, duygu yoğunluğunu, karakterlerin hislerini, bana fazlasıyla verdi. Kısaca diyebilirim ki ben çok etkilendim.

Son olarak da diyorum ki.... Bu kitabı hala okumadıysanız çok şey kaybediyorsunuz. Kitaplığınızda bulunması gereken bir kitap olduğunu düşünüyorum. Ve farklı bir şeyler okumak istiyorsanız eğer, bu kitap tam da size göre. ;)


28 Mayıs 2015 Perşembe

Okuma Etkinliği | Bay Harika || Yorum




Eveet Havada serisinin son kitabı olan Bay Harika ile karşınızdayım. Öncelikle serinin en beğendiğim kitabı olduğunu söyleyemeyeceğim. Her ne kadar yaşanan her şeyi James'in ağzından dinlemek oldukça keyif verici olsa da Stephan'ın ağzından olduğu bölümler çok fazlaydı ve açıkçası sıkıldım. James'in anlatımıyla oğlumuzun kızımıza ne denli tutulduğunu daha iyi görüyoruz,hissediyoruz.

"Ben meğer kayıpmışım. Bulundum.Ben,James Cavendish, hatırlayamadığı kadar uzun zamandır seks bağımlısı,asla pişman olmayan sapık,aşık olmuştum. Ben onun bakire vücuduna sahip olmuştum,o da benim bakir kalbime."

Stephan'dan okuduğumuz yerler sayesinde de Stephan'ın geçmişte yaşadığı acıları,ailesiyle geçirdiği zor zamanları görüyoruz ve o sanılandan daha fazla yaralı bi adam. Ayrıca, Bianca ve Javier ile olan ilişkisini daha yakından inceleme fırsatı buluyoruz ve bir kez daha Bianca ve aralarındaki ilişkiye hayran kaldım hatta acayip imrendim belki biraz da kıskanmış olabilirim. :)
  • "Elbette herkes bizim sevgili olduğumuzu düşünüyordu,biz de ses çıkartmıyorduk. Onun aslında sevgilim olmadığını,yaşamam için hava kadar gerekli olduğunu,ona zarar vermeye kalkışacak kişiyi gözümü kırpmadan öldüreceğimi,nasıl anlatabilirdik ki.Bizi sevgili sanmaları daha kolaydı."


    • smile ifade simgesi
      Ayrıca bölümler geçmiş ve günümüz olarak yazılmış. Geçmiş Bianca ve James'in tanışmasından,günümüz ise Bianca'nın vurulmasından itibaren başlıyor. Stephan'ın ağzından olan yerlerde ise geçmiş Stephan'ın dövüştüğü zamanlardan,gelecek ise yine Bianca ve kendisinin vurulduğu zamanlardan başlıyor. 3.kitabın sonunda Bianca ve James'in düğününden,evliliklerinden ayrıca Bianca'nın hamileliğiden çok fazla bahsetmedikleri için geçiştirildiğini düşünmüştüm ama neyse ki bu kitapta telafi edilmiş.
      "Sihirli çubuğu elimde tutuyordum.Ona bakmadan edemiyordum.-Biraz önce ona işediğini biliyorsun değil mi-dedi Javier.Umrumda bile değildi.Elimle artı işaretini okşamaya devam ettim."
      Bay harikamızın oldukça kıskanç olduğunun bu kitapta daha çok farkına varıyoruz :) O ne hain o,aklından neler neler geçiyor,düzenbaz herif. :)
      "Ne düşündün ki? Eve dalıp onu kurtaracak mısın?O benim anladın mı?Onu taciz ettiğimi mi düşünüyorsun?Şunu aklına iyice sok: O tamamen bana bağlı,ömür boyu bana zincirlenmiş durumda ve onu bana bağlayan zincirler senin kırabileceğin türden değil." Son olarak kitap çok güzel bitirilmiş gerçekten sonuna bayıldım. Kahkaha atma garantisini veriyorum smile ifade simgesi Ayrıca öyle güzel bi baba olmuş ki James'in Bianca'sı olamadım bari kızı olayım dedim smile ifade simgesi Daha fazla uzatmadan bitireyim smile ifade simgesi Eğer bundan önceki kitapları
      okuduysanız ve bu seriyi seviyorsanız kesinlikle bu kitaba sahip olmalısınız inanın James'i daha çok seveceksiniz.
      smile ifade simgesi

20 Mayıs 2015 Çarşamba

Okuma Etkinliği || Aşkın Nazlı Hali | Kübra Türker | Yorum



Merhaba! Yeni bir okuma etkinliği, aşık olunası bir kitapla buradayım. :) Evet, 'aşık olunası' diyerek fazla iddialı konuşmuş olabilirim ancak; bu kitap bir muhteşem! Tabii, asıl muhteşem olan Yağız. :D Tamam, fazla uzatmadan yorumuma geçeceğim ama kitapla ilgili biraz bilginiz olsun istiyorum. O zaman buyrun tanıtım bültenine. :D 


Tanıtım:

Hayatından geçen her bir gün, dolu dolu tabirinin karşılığıydı Naz için. Sonu gelmeyen seyahatler, bitmek tükenmek bilmeyen partiler, sıfırlarını dahi saymaya uğraşmadığı bir banka hesabı, anne babası, dedesi ve hatta daha birçok insanın ilgisi… Şimdiyse bunların hepsi yerini mütevazı bir memur hayatına bırakmıştı. Hem de oldukça mütevazı! Artık parasının hesabını kuruşu kuruşuna yapmalı ve hayatını diploması için uğruna yıllarca dirsek çürüttüğü mesleği, öğretmenliği, yaparak kazanmalıydı. Yapabilir miydi peki? Allah biliyor ya herkes onun bu şekilde yaşayamayacağını biliyordu. 
Disiplin, azim ve çeviklik… Belki biraz ukalalık, biraz da hazır cevaplık. Hepsini bünyesinde barındıran bu yakışıklı adamın bir yüzbaşı olduğuna inanmak, oldukça zordu. Yeni görev yerine başarıyla adapte olmuşsa da yeni hayatında hesaba katmadığı bir şeyler vardı.
 Zaten kim bunu hesaba katıyordu ki? O ne mi? Aslında hepimiz biliyoruz. Hatta birçoğunuz şu an iki dudağınız arasında, bu oyunbozan kelimeyi mırıldanıyorsunuz. 
‘Aşk’ 
Pek çok şey bildiğini iddia etse de bu konuda ne bir tecrübeye ne de ön bilgiye sahipti Yağız. Ama azimliydi. Takdir etmek ve hakkını vermek gerekir. Aşkı öğreniyordu. Hem de aşkın ‘Naz’lı hâlini…




Ve gelelim yorumuma. :)
Naz adında taptatlı, öğretmen bir kızımız var. Kendisi gibi ailesi de öğretmen. Ve kızımız birazcık şımarık, kendini beğenmiş bir tip. Ama tabii bu yetiştirilme tarzından kaynaklanıyor biraz. Naz, her zaman istediğini elde etmiş, zengin bir ailede büyümüş biri çünkü.

Diğer tarafta da Yağız adında bir erkek var. :) Yağız Tekinoğlu... İsmini duyunca bile kocaman sırıtıyorum ben. :) Neden mi? Çünkü Yağız'la birlikte hepten kafayı sıyırdım. :D O nasıl bir adamdı öyle? O nasıl bir aşktı?

Tamam, kızmayın. :D Yağız'a olan saplantılı hayranlığıma kısa bir ara verip size hemen ondan bahsediyorum. Öncelikli olarak Yağız yakışıklı bir Yüzbaşı. Eh, tabi oğlumuz yüzbaşı olduğu için Kars'a tayini çıkıveriyor.

Sonra ne mi oluyor? Taptaplı kızımız ve yakışıklı oğlumuzun yolları kesişiyor. :) Ama bu karşılaşma pek de olumlu olmadı. :D Ayrıca söylemek istiyorum ki, Yağız ve Naz'ın sürekli tartışmaları, didişmeleri ve birbirleriyle uğraşmaları çok şekerdi.

Bazı kısımlarda çok eğlendim, bazı kısımlarda ise çok duygulandım. Kitap boyunca yoğun bir duygu seline kapılıp gittiğimi söyleyebilirim. Özellikle Yağız'ın o sözleri yok mu... Ah, işte onlar beni benden aldı. Yazarımız, karakterlerin hislerini okuyucuya çok güzel yansıtmış bence. Ve ben gerçekten kitabı hissederek, severek okudum. Buram buram aşk kokan bir hikayeydi.

Özellikle ilk başta şımarık olduğundan bahsettiğim kız karakterimiz Naz'ın, Yağız'dan sonra ne denli değiştiğine şahit olmak da ayrı bir güzeldi. Kelimeler, cümleler çok anlamlıydı. Yazarın kalemi ise kesinlikle sıkmıyor çünkü kitap oldukça akıcıydı. Normalde 600 ve üzerinde sayfa sayısı olan kitaplar benim gözümü korkutur. Evet, itiraf etmeliyim ki Aşkın Nazlı Haline başlarken de sayfa sayısından biraz ürktüm. Ama tüm bu düşüncelerim kitaba başlamam ile birlikte buhar olup gitti.

Kısaca özetlemem gerekirse, son zamanlardaki birbirinin tekrar olan kitaplardan sıkıldıysanız Aşkın Nazlı Halini alıp okuyun. Hatta kesin almalısınız. Pişman olmayacaksınız, emin olabilirsiniz. :) Hatta Yağız'a hayran olacağınıza eminim. :) Ama oradaki küçük detayı fark ettiyseniz eğer, 'hayran' diyorum. Aşık olabilirsiniz demiyorum. Çünkü Yağız bir tane ve o da benim, dermişim. :D Tamam, tamam. :D Saplantılı aşkım Yağız'ı birkaç saniyeliğine -çünkü artık onu unutmam mümkün değil- unutuyor ve yorumumu da bitiriyorum. :D :D

Aşkın Nazlı Halini okumadıysanız çok geç kaldınız. Hemen alın okuyun ve kitaplığınıza bu tatlış kitabı da ekleyin. :) Seveceğinize eminim. :) Ayrıca yazarımızın yeni eserlerini de merakla bekliyorum. Tabii, bir sonraki karakter Yağız'ın yerini tutabilir mi, bilemiyorum. Yağız'ın benim için yeri hep ayrı kalacak.  :)

Bir sonraki yorumda görüşmek üzere! Yağız kokulu öpücükler! :)


PUANIM: 






















15 Mayıs 2015 Cuma

KGBT 7.Tur || İngiliz Gelin Annabel - Lynsay Sands




Asla evleneceğini düşünmemişti. Annesi ansızın onu manastırdan alıp eve götürmek için geldiğinde, Annabel bir rahibe olmak için yemin etmek üzereydi... Böylece, evden kaçan ablasının nişanlısı olan İskoç lorduyla evlenebilecekti!

Bir eş olmakla, bir ev idare etmekle ve özellikle gerdek gecesiyle ilgili hiçbir şey bilmiyordu. Asla âşık olacağını düşünmemişti. Ross MacKay, Annabel'i gördüğü andan itibaren, utangaç ve tatlı müstakbel eşine vurulmuştu...
Annabel'in bedeninin kıvrımlarının da ayrı bir lütuf olduğunu düşünmüştü. Ancak, bir düşman Annabel'in hayatını tehdit edince, Ross onu İskoçya'ya götürdü. Annabel evlenmeyi planladığı kadın olmasa da, arzuladığı tek kadındı.




YORUM: 

Kitap tarihi aşk romanıydı. Ben ilk defa bu türde bir kitap okudum. Sanırım İngiliz Gelin'den sonra historical türündeki romanları hiç tereddütsüz okuyacağım çünkü bu kitabı çok beğendim!

Size çok kısa kitabın konusundan bahsetmek istiyorum. Baş karakterlerimizden Annabel, yıllar önce çok küçükken Manastır'a gönderilir. Annabel tam rahibe olmak için yemin etmek üzereyken, Annbel'in annesi gelir ve sebebini bile söylemeden Annebel'i evine götürür.

İşte tam o an itibariyle kitaptaki olaylar başlar. Ah, bu arada bir de Ross MacKay var ki sormayın gitsin. :) Kitabın yakışıklı İskoç Beyi kendisi. :)

Kitabı çok sevdim. Özellikle bu kitaptan sonra tarihi aşk romanlarına karşı olan bütün ön yargılarım buhar olup gitti.

Kitabın çevirisi, editasyonu her şey kusursuzdu! Yazarın kalemi sade, yalın ve akıcıydı. Bu yüzden kitabı okurken hiç sıkılmadım. Aksine her sayfayı büyük bir heyecan eşliğinde çevirdim.

Okuduğum ilk Olimpos kitabıydı bu. Sanırım bundan sonra hiç tereddütsüz alacağım yayınevinin de kitaplarını. Çünkü çeviri çok başarılıydı ve ben bir kitaptaki yazım hatalarının azlığına veya çokluğuna çok dikkat ederim.

Kitaptaki sevmediğim tek şey kapak. Ama ne yazık ki Historical kitapların çoğu böyle. :(
Ama bu çok da takılacak bir konu değil. Zaten kitabın içeriği, kurgusu her şeyiyle mükemmeldi! Kısacası ben bu kitabı çok beğendim. Tavsiyemdir. :)


PUANIM: 5

11 Mayıs 2015 Pazartesi

Özge Gül | Tutkulu Aşk || Yorum




Yine enfes bir kitap yorumu ile karşınızdayım! Tuba'nın Yorum Köşesi ile gerçekleştirdiğimiz "Tutkulu Aşk" için okuma etkinliğini yakın zamanda gerçekleştiriyor ve Kitap Cenneti sayfasında harika bir yarışma yapıyoruz.  Bizi takip etmeyi unutmayın! Çok yakında. ;) 

Öncelikle bu enfes kitapla ilgili yorumuma geçmeden önce kitabımız hakkında bir fikir edinelim, değil mi?  






Aşk kalplere yerleşecek ve bedenlerde tutkuya dönüşecekti...


Yıllarca aşkla yanıp tutuşan ama karşılık bulamayan bir erkek ne yapar? Serkan hayatına devam etmeyi tercih etti ve bir başkasıyla nişanlandı. Onun için diğer kadınlar artık yok sayılacaktı. Ama Melisa'nın varlığı bile aklını karıştırıp aşkının katlanmasına yetiyordu.

Kalbi kararını çoktan vermişken, kadına yaklaşmanın yollarını arayacaktı ama Melisa, hayatı kendi bildiğinden ibaret sanırken bu hayli zor olacaktı.

Gittikçe yükselen, tutkuyla sarılmış, acılarla bilenmiş bir aşkın içine düşmemek için çabalayan Melisa'yı ikna edebilecek miydi Serkan? Peki ederse arzuladığı mutluluğa sonsuza kadar kavuşabilecek miydi?

Aşk için savaşırken, birbirlerinden güç almaları gerektiğini bilseler yetecekti ama bunu becerebilecekler mi?

Peki ya tutku her zaman aşk mı getirir?

İşte tüm bu sorular cevap bulurken, bu iki gencin hikâyesine bir tutamdan fazla acı eklenecek…

(Tanıtım Bülteninden)







Veeee gelelim yorumuma. :) Nasıl yorum yapacağım bilmiyorum aslında. Kitabı çok sevdim, övmek istediğim çok yer var ama yazıyı fazla uzun tutup arada spoiler vermekten korkuyorum. Bu yüzden kendimi frenlemeye çalışıyorum. :)


Öncelikle şunu söylemek istiyorum ki Tutkulu Aşk bana çok iyi geldi. Son zamanlarda okuduğum en kaliteli ve kurgusu en sağlam yerli kitaplardandı bence. Çünkü ne yazık ki günümüzde her telden hikaye kitap oluyor ve bu oldukça can sıkıcı bir durum haline geldi. Her neyse, yorumumuza dönelim. Ayrıca belirtmek istediğim bir yer var. Ben kitabı okuduktan sonra yazarın ilk kitabı olduğuna şaşırdım doğrusu. Yani kitap öyle bir ustalıkla kaleme alınmış ki, sanırsınız yıllarca yazan profesyonel bir yazar. Bu yüzden yazarın kalemine aşık olduğumu söyleyebilirim. İlk kitap bu kadar güzelse, demek ki bundan sonraki kitaplar apayrı güzel olacak ve bu da sevgili Özge Gül'ün kitaplarını tereddütsüz alıp, büyük bir heyecanla okuyacağım anlamına geliyor. :)

Kitapta büyülü bir aşk hikayesi bizi bekliyor. Bir tarafta aşkını 6 yıl boyu içine gömen bir adam. (Ah, bunun beni ne kadar etkilediğini söylemezsem olmaz. Zaten karaktere apayrı aşık oldum. Hiç iyi değilim şu an. Kafayı sıyırdım sanırım.) Diğer bir tarafta ise bu aşktan kaçan Melisa.  Bir de şöyle bir durum var ki Serkan nişanlı. :( Melisa'yı halen seviyor ama hani derler ya 'Fazla naz aşkı usandırır' diye. Bizim kadın karakterimizde aşırı nazlı bence. Bu yüzden Serkan, Melisa'yı hala sevmeye devam etse de gidip başka bir kadınla nişanlanmış. Buradan da anlıyoruz ki, fazla naz zarar kızlar. :D Bunu bu kitapta daha iyi anlamış bulundum.

Evet, tamam itiraf ediyorum. Ben Melisa'ya fena sinir olum. Hatta öyle ki bazen sayfaya yumruk atasım geldi. O derece sinirlendim düşünün yani. Adama az çektirmedi kabul edelim. Serkan gibi bir adama yapılır mı bu? Elime bir geçse Melisa olacakları siz düşünün artık. :D Kitabın devamında geç de olsa kendini birazcık affettirdi ancak ben ona hala çok sinirliyim. Yani, sonuçta Serkan gibi bir adamı üzdü, öyle değil mi? Bu arada ayrıca belirtmek istiyorum ki, Serkan'a bayıldım! Ama en çok da onun beni büyüleyen, masum aşkına bayıldım! Bir kadın böyle sevilir işte...

Tabii, şunu geçmeyeyim. Kitapta sinir olduğum karakter bir adet daha bulunuyordu. Ki ben ona Melisa'dan daha sinir oldum. Sonuçta asıl kızımız Melisa. Sadece ona tavırlıyım o kadar. :D Tamam iyice psikopata bağladım, kabul ediyorum. Diyorum ya kitabı çok beğendim. Hep ondan oluyor bunlar. :D Neyse. Ah, şu Serkan'ın cazgır nişanlısından bahsediyordum, değil mi? Aklıma geldikçe sinirlerim tavan yapıyor. O nasıl bir kadındı öyle? Saman altından su yürüten türden hem de! Tamam, bu konuya fazla girmiyorum çünkü kadın fena halde beterdi. Gerisini siz düşünün artık! Beni şok etti resmen. Hatta bazen sinirden saç diplerime kadar kaşındığım doğrudur. :(

Kitap çok güzel bir kitaptı. Tutkulu Aşk'ı okurken hiç sıkılmadım. Aksine her sayfasını büyük bir heyecan ve merak eşliğinde çevirdim. Son zamanlarda böyle bir kitaba hasret kalmışım bunu da anlamış bulundum. Kitap ciddi anlamda çok iyi geldi. Yazarın kalemini çok sevdim. Çok akıcı, sade ve yalın bir dili vardı. Bir kere okuyucuyu sıkmıyor ve bu çok önemli bir şey benim için. Kurgu zaten kusursuzdu. Defalarca söyleyebilirim belki Serkan benim kalbimin baş köşesine yerleşti. Buradan da çok sevgili yazarımıza sesleniyorum; Acaba böyle bir karakter gerçek hayatta var mı? Hani varsa ben de alabilirim bir adet. Bilinsin istedim. :D

Ha az daha unutuyordum. Kitapta sadece bir çiftin aşkına tanıklık etmiyoruz. Oldukça tatlı bir çiftimiz daha var ve ben onları da çok sevdim. :) Evet, evet Murat ve Selin'den bahsediyorum. Sanırım Murat da yazarımızın yeni kitabında gönlümü fethedecek. Ama Serkan'ın tahtını sallayabilir mi orasını zaman gösterecek. Murat ve Selin'in hikayesini de merakla bekliyorum. Umarım yazarımız bizi fazla bekletmez diyorum ve yorumumu burada sonlandırıyorum.

Sanırım biraz uzun bir yorum oldu. Umarım sıkılmazsınız. Gerçi benim daha yazacağım çok şey vardı ama fazla uzatmak istemiyorum. Kısacası, özetle: Ben Tutkulu Aşk'ı çok beğendim. Vakit kaybetmeden alın okuyun derim. Kitaplığınızın baş köşesine yerleşeceğine eminim. Benim de öyle oldu. :)


Küçük bir not (Hayır, aslında fazlasıyla önemli bir not): Bu yorumdan sonra okuyacak çok sevgili arkadaşlara sesleniyorum: Serkan'a fazla sulanmasanız iyi edersiniz. ;) :D